MAZLUMDER Ankara Şubesi'nden Sinema Etkinliği

Bir adam ağacın altında uyuyormuş. Kafasına ceviz düşmüş. Adam da demiş ki 'Neyse ki balkabağı değildi, yoksa ölürdüm.' Bu hikaye sizi güldürmemiş olabilir. Ama Baktay adlı küçük bir kızı ilk duyduğunda güldürdü ve az sonra izleyeceğiniz filmde tekrar tekrar dinlediği bu hikayenin peşinden giden Baktay bu hikayeyi okuyabilecek kadar okuma öğrenmek için okul aramaya başlar. Sırf bu hikaye için evini terk eder, kardeşini evde yalnız bırakır. Utanç ünlü yönetmen ailesi Makhbalbafların küçük kızları Hana'nın ilk uzun metrajlı filmi.

Filmin orijinal adı : Buddha Collapsed Out of Shame-Buda Utancından Yıkıldı. Filmi adını veren baba Muhsin, "Bir heykel bile bütün bu şiddetten, insafsızlıktan ve bunların getirdiği çöküşten utanırdı." diyor. Film, Afganistan'da Taliban dinamitlemeden önce (2001) yüzyıllardır dağın yamacında, kayaların içinde duran Buda heykellerinin olduğu yerde geçiyor. Filmdeki insanlar da o mağaraların kovuğunda yaşayanlar. Yeni gerçekçi üsluptaki, amatör oyuncuların kullanıldığı film Bamyan'da geçiyor ve altı yaşındaki Baktay'ı takip ediyor. Baktay'ın tek isteği okula gitmektir; ancak bu yolda, yoksulluk ve savaş oyunları oynayan oğlanlar gibi çok güçlü engelleri aşması gerekecektir. Burada oyun kavramına dikkat etmenizi istiyorum. Film Afganistan'da geçiyor ve Afgan halkının Taliban ve Amerika karşısındaki çaresizliğini anlatıyor ancak biz bugün filmi, daha genel anlamda Amerika ve İsrail'in Ortadoğu topraklarında oynadığı oyun açısından değerlendireceğiz.


Film Buda heykelinin yıkılmasıyla açılır. Baktay'ın annesi dereden su almaya gider. Kendisi de çok küçüktür ama kardeşine bakmak zorundadır. Bu arada komşu oğlu Abbas ders çalışmaktadır, ama annesi dışarı çıkmaması için ayağını bağlar. Dışarı çıkmak ister çünkü okuyabilmesi için ışık lazımdır. Burada ayağa bağlanan ipi aslında Afgan halkının sıkışmışlığı olarak yorumlayabiliriz. Dışarıdan korunmak için içeriye bağlanmışlardır ama iplerinden kurtulup dışarıya çıktıklarında Baktay gibi aydınlığı ararken Amerika'nın oyunlarına maruz kalmaktadırlar.

Baktay gördüğünüz gibi okula gidemeyen bir kız çocuğudur. Neden okula gidemediğini herhalde okulun uzaklığını görünce anlamışsınızdır. Aslında burada sadece doğu toplumlarında kızların okuma mücadelesine değil, hayatta kalma mücadelesine de şahit oluyoruz. Belki batılılar bu filme bu kadar ödül verirken, vah vah doğuda böyle işte kızlar okutulmuyor, ama bu kız cesaretiyle okula ulaşmayı başarıyor gibi bir anlam çıkarabilir. Ama olaya tarafsız gözle bakıldığında beklide annesi çocuğun hayatını kaybetmesindense okula gitmemesini tercih ediyor. Halbuki, okuyan başka kızlar var. Yani burada tamamen kızların okula gönderilmediğinden kimse bahsedemez. Sadece Afganistan için değil, bu savaşın kol gezdiği tüm topraklar için geçerli. Irak'ta anne olsanız her gün intihar saldırısının, patlamaların olduğu bir ortamda çocuğunuzun hayatta kalmasını mı yoksa okula gitmesini mi tercih edersiniz? Bu zor bir soru.

Baktay'ın Abbas'a o çok hoşuna giden ceviz hikayesini defalarca anlattığında okula gitme isteği depreşir. Defter ve kalemi yoktur, annesinden para istemek için yola çıkar ve Abbas'ın annesi gibi o da kardeşini iple bağlayarak yola koyulur. Annesini bulamaz, defter kalemin fiyatını öğrenir. Önce yumurta satmaya çalışır, yumurtalarından ikisi kırılır. Yumurtaları fırına satar, ekmek alıp onunla parasını kazanır. Ancak sadece deftere yeter parası. Aslında okula gitmesinin zor olduğunu şurada anlıyoruz. Evin yakınındaki pazara bile giderken çok korkar, dağın yüksekliğinden, yoldaki köpekten vs. Bulundukları ortam zordur küçük bir kız için. Burada ortam için de mutlaka eleştirilebilecek yanlar var gibi görünmektedir. Mağarada yaşamalarından dolayı acıyabilirler......

Defter ve kalem arasından defteri seçer. Annesinin rujunu kalem olarak alıp Abbas'la yola koyulur. Ama onu erkek okuluna almazlar. Kız okulunu aramaya başlar. Yolda uçan helikopteri sopalarla vurmaya çalışan çocuklarla karşılaşır. Taliban olduklarını söyleyip defterin yapraklarından uçak yaparlar.

Filmin bu kısmı, yani yarıdan fazlası buda heykellerinin enkazının olduğu bu bölgede geçer. Çocuklar budayı kendilerinin yok ettiklerini ve kızın yanında ruj olduğu için putperest olduğunu söyleyerek ona mezar kazarlar.

Ona bir daire çizip dışarı çıkmamasını söylerler. Kız kaçmaz, ama dairenin dışına çıkar, bir tane daha çizerler, bir tane daha ve sonunda kız o dairelerin içinde sek sek oynar. Bu da çok insani bir tavırdır. Arka arkaya çizilmiş daire bizde kare gören herkes orada sek sek oynamak isteyebilir refleks olarak.

Çocuklar onu mezara koyup taşlayacaklardır. Sonra başına kese kağıdı geçirip pusuda beklemeye başlarlar. Oraya gelen Abbas'ı tuzağa düşürürler. Amerikan casusu olduğu gerekçesiyle. Abbas onlardan kaçarken büyüyünce hepiniz öldüreceğim, der. Abbas, tuzağa düşmüştür, çamur içinde kalmıştır, çaresizdir tek hayali büyüyüp kendisini tuzağa düşürenlerden intikam almaktır. Ortadoğu'da yaşayan tüm çocuklar bu duyguyla büyümüyor mu? Şimdi çaresizim ama bir gün büyüyeceğim. Çünkü hiçbir çocuk yaşadıklarını unutmaz ne Amerika'nın tetiklediği iç savaşı ne de bizzat yaptıklarını.

Önlerine düşen uçurtmanın yanışını seyrederler. Baktay'ı mağaraya götürdüklerinde orada esir diğer kızları da görür. Çocuklardan kimisi Amerikalı, kimisi Talibandır. Sopaları, silah olarak tutarak birbirlerini öldürürler. Bu arada yolda buldukları kızları, basit nedenlerle mağarada esir tutarlar. Bu sahnede çok açık şekilde W. Bush dönemi Amerikasının unutulmaz, başa çuval geçirme hadiselerine atıfta bulunuyor yönetmen kese kağıtlarıyla. Buradaki ruj, meselesine daha sonra geleceğiz. Çocukların esir alınma nedenleri size komik ve saçma gelmiş olabilir. Oryantalist bir göz bu sahneden Taliban'ın ne kadar yobaz ve bağnaz olduğunu, kadınları nasıl bir bakış açısıyla esir ettiğini çıkarır. Ama biz bu saçmalığı yine 11 Eylül sonrası Batıda oluşan Müslüman korkusundan hatırlıyoruz. Her müslümanı potansiyel terörist gören, havaalanlarında sırf adı Muhammed diye, başörtülü, teni esmer, gözleri fazla kara diye insanlar günlerce havaalanlarında bekletildi, Irak'ta yolun ortasında askerler sırf eğlence olsun diye insanları durdurup insanlık dışı hareketlerle arayıp, onurlarını ayaklar altına almadı mı? Nedensiz saçma bir şekilde.... Hatta İranlı birkaç yönetmen
Bile festivale davetli olup hatta ödül almaya giderken havaalanlarında bekletildi. Komik ve saçma tıpkı kimsenin geçmediği yolda bekleyen trafik polisinin Baktay'ı yeşil ışıkta geçmesi için beklettiği gibi...

Baktay okulun yolunu güneşi takip ederek bulur. Burada da yine filmin başında Abbas'ın ders çalışmak için güneşe doğru gitmeye çalışmasını hatırlayarak güneşin okuma ve aydınlanma sembolü olarak kullanıldığını söyleyebiliriz.

Nihayet kızlar sınıfına geldiğinde kimse onu yanına almak istemez. Öğretmen yüzü tahtaya dönük olduğu için onu fark etmemiştir. Bu sahneleri yorumlamadan önce filmin belki de oyunculuk açısından kötü olan bölümü diyebiliriz. Burada çocuk oyuncu zaten oyuncu değil sadece bir çocuk olduğu için artık filmde oynamaktan sıkılmış mıdır bilinmez kameranın arkasından birilerine bakıyor, zorla oynuyor gibi. Burada oyunculuğun ya da yönetimin dağıldığını söyleyebiliriz.

Ancak Baktay'ın buradaki halinin çok hüzün verici olduğunu da söyleyebiliriz. Kimsenin yanına sığamaz, fazlalıktır. Zaten öğretilenlerden de bir şey anlamaz. Yarıdan başlamak, yabancılık, onun çaresizliğine katık olur. Yeni öğrenci olmak zaten yeterince kötü bir duyguyken buna zaten ait olmadığını bir okulda yeni olmak eklenince daha kötü olur. Defterin kağıtları burada da yırtılmaya devam eder.

Kızların ruj sürmesi konusuna gelirsek. Ruj burada modernizmi temsil ediyor. Oğlanların savaş oyunu oynaması gibi kızlar da bir anlamda moderncilik oynuyor. Çok komik görünüyorlar bir anlamda maskaraya dönüyorlar. Bunu da doğu toplumlarına empoze edilen modern kültürün bazı hallerde ne kadar iğreti durduğunu göstergesi olarak sayabiliriz.

Öğretmenin kovmasıyla Baktay o çok öğrenmek istediği hikayeyi boş deftere bakarak ezberden okur. Amacı o hikayeyi okuyabilecek kadar okuma öğrenmektir. Amacına ulaşmış olduğunu hissetmek için öğrenmiş gibi yapar.

Kendisini aramaya gelmiş olan Abbas'la eve giderken haydut çocuklar bu sefer Amerikalı olarak Baktay ve Abbas'ı esir alırlar. Terörist olarak gördükleri için ölmesini söylerler. Abbas yatar, ama Baktay kaçar. Ölmekte direnir. Abbas ölürse bırakacaklarını söyler. Burada harman yapan köylülerin yanına gier. Başlarında kese kağıdı vardır. Baktaya yardım etmezler. Burada köylüyeri Amerika ve israilin etkisi altında olan Müslüman halklar olarak görebiliriz. Tıpkı Mısır gibi, Arabistan gibi onlar da yanları başındaki Filistin'i Irak'ı görmezden gelmektedirler.

Peşini bırakmazlar. Baktay bağırır: "Artık oynamak istemiyorum. Bırakın beni!" Ama nafile, onu dinlemezler ve aralarında Amerika'nın Ortadoğu topraklarında oynadığı savaş oyununu en iyi özetleyen replikler sarfedilir:

Baktay: Savaş oyunu oynamayı sevmedim.
Haydut çocuklar: Sen teröristsin. Ölmeden eve dönemezsin.
Haydut çocuklar: Öl hadi.
Baktay: Savaş oyununu sevmiyorum.
Haydut çocuklar: Sen teröristsin. Ölmeden eve
dönemezsin. Öl hadi.
Abbas: Baktay, öl! Ancak ölürsen özgür olabilirsin!

"Baktay öl! Ölürsen özgür olabilirsin!" Daha fazla direnemeyen Baktay, çaresiz, toprağa yığılır. Irak'ta Filistin'de Afganistan'da hayatını kaybeden binlerce insan çaresiz toprağa yıkılır. Ancak öyle özgür olabileceklerdir. Zaten şansları da olmamıştır evlerine düşen bombadan kaçmanın. Ama biz Amerika'nın, İsrail'in bu savaş oyunundan çok sıkıldık ve artık oynamak istemiyoruz!!!

Hana Makhmalbaf, şiir gibi bu filmiyle, yeni kuşak sinemacıların dünyanın daha yaşanır bir yer haline gelmesine ilişkin umutlarımıza bir kez daha su serpti. Yeni filmlerini heyecanla bekleyeceğiz.
Zeynep Zelan

Kanal A Sinema Yorumcusu

FAALİYET BİLGİLERİKategori Adı Basın AçıklamalarıTarih 2009-04-15
Okunma Sayısı : 1440
Şube ve Temsilcilerimiz
ankara
İnsan Hakları ve Mazlumlar İçin Dayanışma Derneği - Mazlumder / Ankara Şubesi
Adres: Kocatepe mah. İnkılap sokak 31/8 Kızılay Çankaya/ ANKARA
E-posta: ankaramazlumder[a]gmail.com | Telefon: 0312 419 30 40 | Faks:

Ziyaretçi Sayımız : 4645592