Özgür Kudüs, İsrail'siz bir dünya!

Mazlumder Ankara Şubesi olarak, Filistin'in işgalinin ve siyonist rejimin kuruluşunun 69. yılında, Nekbe Günü'nde işgalci İsraili lanetlemek ve Fİlistinli kardeşlerimizle dayanışmak için siyonist konuta yürüdük. Basın açıklamasını, şube adına Başkan Abdurrahman ÜNLÜ okudu.

Açıklamanın tam metni: 

NEKBE - BÜYÜK FELAKETİN 69. YILI

1. Cihan Harbinden sonra Osmanlı'nın dünya sahnesinden el çektirilmesi ile Yeni Dünya Düzenine geçişin mihenk taşları döşenmeye başlandı. Konvansiyonel güç kullanma tekelini elinde bulunduran ve gördükleri işlev itibari ile temelde sermayenin, sömürülen hammaddenin ve üretilen ürünlerin dünyada serbestçe ve sözüm ona güvenle dolaşımına hizmet eden Ulus Devletler, emperyalist devlet elitlerinin ve kapitalist sermaye sahiplerinin bir projesi olarak sınırlı alanlarında ve sınırlı egemenlikleri ile 20.yy da hükmetmeye başladılar. 

Ortadoğunun kalbine bir kama gibi saplanması planlanan Siyonist amaçlı bir yahudi Ulus devleti,  1917 de İngilizlerin Filistin'i işgali ve ardından Balfour Deklarasyonunu ilan etmeleri sonrasında artık daha mümkün idi. Bölgeye Siyonist Yahudilerin yerleştirilmesi ve çete vari örgütleri ile Filistinlileri oradan sürmeleri için gereken silah ve para desteği hiç gecikmedi. Bu arada İslam ülkelerinin birçoğunun  başına da bu emellere uygun figürler, eski tabirle satraplar yerleştirerek Filistin bahsinde ses çıkarmayan/çıkaramayan bir İslam dünyası da teşekkül ettirildi. 14 MAYIS 1948'e gelindiğinde artık büyük felaket vuku bulmuş Siyonist İsrail devletinin kuruluş bildirgesi ilan edilmişti. Bu arada 800 bin Filistinli, Siyonist çeteler eliyle sürgüne zorlanmış evlerinden, yerlerinden, yurtlarından edilmiş, bir kısmı da öldürülmüştü. Bu gün yaklaşık 7 milyon Filistinlinin sürgünde yaşadığı tahmin ediliyor. Birçoğu Lübnan, Ürdün ve Suriye'de zor şartlar altında yaşamaktadır.

Şimdi geriye dönüp baktığımızda Filistin topraklarını işgal eden Siyonistler bu topraklara ne getirdiler;

9 Nisan 1948, Deir Yasin köyü. 254 Filistinli sivil katledildi. Evler havaya uçuruldu, köyde kalan herkes kurşuna dizildi ve cesetleri kuyulara atıldı. Deir Yasin köyü haritadan silindi.

16 Eylül 1982, İsrail’in desteklediği aşırı sağcı Hıristiyan Falanjist milisler Lübnan’ın başkenti Beyrut’un güneyinde bulunan Sabra ve Şatilla Filistin mülteci kamplarına İsrail ordusunun onayıyla ve gözetimi altında saldırarak çoğu kadın ve çocuk savunmasız 2.000 Filistinliyi cesetleri tanınmaz hale gelecek şekilde vahşice katletdi.

3 Nisan 2002, Filistin’in Batı Şeria bölgesinde Cenin mülteci kampına saldırı sonucu yerle bir olan kampta binlerce insan evsiz kalırken 1.300 masum sivil katledildi.

31 Mayıs 2010, “Rotamız Filistin Yükümüz İnsani Yardım” sloganıyla yola çıkan Gazze’ye Özgürlük Filosu’na İsrail donanması uluslararası sularda saldırdı. Mavi Marmara gemisindeki 10 vatandaşımız öldürüldü, 50’yi aşkın gönüllü de yaralandı.

7 Temmuz 2014 İsrail Gazze’ye yönelik 51 gün sürecek saldırılarını başlattı. Saldırılarda 530’u çocuk, 302’si kadın, 2 bin 100’den fazla Filistinli öldü, 10 binden fazla Filistinli de yaralandı. Daha sayamadığımız birçok katliama ilaveten;

Milyonlarca Filistinliyi adeta bir açık cezaevinde yaşamaya mecbur eden İsrail, yaklaşık 7 bin Filistinliyi de hapishanelerde kötü koşullar altında tutsak etmektedir. Yüzlerce Filistinli tutsak halen açlık grevi ile seslerini duyurmaya çalışıyor.

Babasının kolları arasında can veren 12 yaşındaki Muhammed el Dura, buldozer ile ezilen Rachel Corrie, tekerlekli sandalyedeki Şeyh Ahmet Yasin ve daha geçen gün öldürülen genç kız Hedil el-Heşlemun binlerce acı hikayeden biridir Filistin davasında. Tel örgüleri, beton duvarları, temel ihtiyaçları temin etmek için geçilmesi gereken tünelleri ile yaşamanın direnmekle özdeş olduğu yerdir Filistin. 

Tam 69 yıldır Filistinliler evlerinin anahtarını bir köşede saklıyorlar. Bir gün geri döneceklerinin umuduyla. Ve Nekbe bu umudun adıdır. 15 Mayıs Nekbe günü bir ayrılık hikâyesi olsa da biz öyle inanıyoruz ki; her ayrılık, içerisinde bir hicreti, her hicret de bir geri dönüşü barındırır ve Nekbe artık bir Filistin’e Dönüş günüdür. 

 Zarların hileli olduğu bir oyunu oynamaya mecbur kılınmış durumdayız. Dünya kamuoyuna mazlumla zalimin yerleri değiştirilerek sunuluyor. Bunun için para, silah, algıları şekillendirmek için medya, hakikati çarpıtmaya vazifelendirilmiş bir yığın bilim adamı, insanların attıkları adımları dahi kontrol edecek teknoloji hepsi ama hepsi seferber edilmiş durumda. Binlerce insanı bir çırpıda öldüren İsrail sözde meşru bir devlet, kendilerini savunacak  imkanları dahi bulunmayan ve toprakları gasp edilmiş Filistinliler ise adeta terörist.  Oysa nerede ise elektriğin olmadığı, hastanelerin çalışamadığı, birçok temel ihtiyacın dahi karşılanamadığı, yokluğa mahkum edilmiş bir Filistin'den bahsediyoruz. Ne kadarda şartlar eşit değil mi?  Siyonist İsrail kalan son Filistinlinin de bu topraklardan gitmesi için Filistinlilere hayatı yaşanmaz hale getirmeye devam ediyor.    


Bu arada direniş cephesinin de durumu maalesef iç açıcı değil. Malum Filistin mücadelesinin önemli aktörlerinden Hamas'ın siyasi ofisi Suriye'den Katara taşınmak zorunda kaldı. Böylelikle Hamas; Doğrudan küresel güçlerin insafına kaldı. Bölge ülkelerinin emperyalist hegemonyadan kurtulması da pek ufukta gözükmüyor. İsrail'e oldukça haklı ve sert ifadelerle yüklenmiş olan Türkiye dahi, maalesef daha Mavi Marmara davasına bile sahip çıkamamış, katillerin yargılanabilmesinin önünü de kapatmıştır. Dolayısıyla Filistin meselesi reel politiğe yenik düşmüştür. İşbirlikçi birçok sözde İslam ülkesi ile de Filistin davasının kat edeceği bir yol gözükmemektedir. Tüm bu sıkışmışlıkta Hamas'ın açıkladığı son siyaset belgesi  ise çaresizliğin dışa vurumudur. 

    Sözün bittiği yerde belki de şiire müracaat etmek gerek. Şairin de dediği gibi; 

Evet, ilmektir boynumdaki ama ben 
kimsenin kölesi değilim 
tarantula yazdılar diye göğsümdeki yaftaya 
tarantulaymış benim adım diyecek değilim 
tam düşecekken tutunduğum tuğlayı 
kendime rabb bellemiyeceğim 
razı değilim beni tanımayan tarihe 
beni sinesine sarmayan 
tabiattan rıza dilenmeyeceğim
(İsmet Özel / Of Not Being A Jew)

Bu duygu ve düşüncelerle Mazlumder olarak diyoruz ki;

Küresel zulmün ve adaletsizliğin bu kadar ayyuka çıktığı ve sözün kar etmediği bir vasatta keskin bir bilinç ile başımıza getirilmeye çalışılan bütün oyunların farkında olmak zorundayız. Filistin davası sadece Filistinlilerin değil tüm ümmetin davasıdır. Unutmayalım ki kendi vatanı olan Filistin'e biganeleşen Müslümanları yaşadıkları beldelerde de rahat bırakmayacaklardır. Tıpkı Irak, Suriye, Libya, Mısır, Afganistan ve daha diğer ülkeler gibi. 

İhtilaflarını çoğaltıp ittifaklarını azaltan bir ümmet Siyonistlerin ve Küresel iktidar odaklarının ekmeğine yağ sürecektir. Unutulmamalı ki bir tehdit varsa bu öncelikle ümmet coğrafyasına göz dikenlerin tehdididir, suyumuzu, ekmeğimizi, aklımızı ve neslimizi ifsat etmek isteyenlerin tehdididir. Bunu görmeyip bunun yerine birbiriyle uğraşmanın neye mal olacağı  Enfal suresinde şöyle ifade ediliyor:

Allah'a ve Resûlüne itâat edin; birbirinizle çekişmeyin; sonra içinize korku düşer de (size heybet veren) rüzgârınız (kuvvetiniz) gider; o hâlde sabredin! Şüphesiz ki Allah, sabredenlerle berâberdir.  (Enfal 46)   

Ve son olarak hatırlatmak isteriz ki;

"Bir Filistin vardı, bir Filistin gene var."

Abdurrahman ÜNLÜ
Mazlumder Ankara Şube Başkanı
 

FAALİYET BİLGİLERİKategori Adı Basın AçıklamalarıTarih 2017-05-16
Okunma Sayısı : 1041
Şube ve Temsilcilerimiz
ankara
İnsan Hakları ve Mazlumlar İçin Dayanışma Derneği - Mazlumder / Ankara Şubesi
Adres: Kocatepe mah. İnkılap sokak 31/8 Kızılay Çankaya/ ANKARA
E-posta: ankaramazlumder[a]gmail.com | Telefon: 0312 419 30 40 | Faks:

Ziyaretçi Sayımız : 4203773