-SELAMÜNALEYKÜM-
-BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM-
Ankara İnanç Özgürlüğü Platformu olarak 241. haftasını geride bıraktığımız basın açıklamamıza hoş geldiniz.
Öncelikle kardeşlik ve paylaşma duygularının sınırsız bir şekilde yaşandığı Ramazan ayından sonra Ramazan bayramını da idrak etmiş bulunuyoruz. Bu vesile ile tüm yeryüzü mustazaflarının, ezilmiş, horlanmış ve aşağılanmışlarının bayramını tebrik ediyoruz.
İsmi totaliter uygulamalarla müsemma sözde solcu özde faşist bir parti, inancı gereği giyinen kadınları rahibelere benzetip, diğer kadınlara sizde böyle olursunuz söylemi üzerinden toplumda ayrımcılığa zemin hazırlıyor. Besinlerini ayrışma, karanlık ve kandan sağlayan bu zihniyet, köhneleşmiş ve tutar bir dalı kalmamış düşüncelerini yaşatmak adına bir insanı bir başka insana, bir topluğu bir başka topluluğa düşman olarak göstermekten çekince duymuyor. Meydanlarda başörtüsü yasağına çözümü kendilerinin üreteceğini söyleyenler, bilbordlarda ve basmış oldukları dergilerde yasağı daha da bir içinden çıkmaz hale getirmekten çekinmiyorlar. Bu durumlarıyla dün söyledikleri ile bugün yapacaklarının çok farklı olacağını şimdiden ilan etmiş bulunmaktadırlar. Bu ayrıştırmacı zihniyetin babasını biz " Dün dündür, bugün bugündür." söylemi ile çok yakından tanıyoruz.
Ege ordusunda görev yapan oğullarını ziyaret için İzmir'e giden Oya ve Mustafa KAYA çifti artık klasikleşen bir uygulama ile karşı karşıya kaldılar. "BURAYA BU KILIKLA GİRMEK YASAK". Girmenizin engellendiği yerde oğlunuzun bulunuyor olması onlar için çokta önemli değil. Sizin oğlunuzun, Dağlıca'da ölen oğullardan hiçbir ayrıcalığı yok onların nezlinde. Sıradan çocukların sıradan ailesisiniz o kadar. "Düşmana Allah Allah nidaları ile saldırtılan! bir ordunun müntesipleri cami bombalamak gibi aşağılık bir işi düşünemez" diyen paşalar, cami bombalamak kadar aşağılık ve kabul edilemez bir durum olan insanlık onurunun ayaklar altına alınması karşısında nedense tek kelime itirazda bulunmuyorlar. Çatışma alanlarında her türlü başarısızlığa imza atanlar, skandal üzerine skandala yol açanlar; iş terfi ve kışlaları başörtülülerden koruma kısmına gelince adeta birer kahraman edası ile can siperane savunmaya geçiyorlar.
Adalet dağıtması gerekli yargı mensuplarının nasıl kirli tezgahların içerisinde yer aldıkları ve sarsılmaz saltanatlarını korumak için her yolu mübah gördüklerini traji komik bir biçimde izliyoruz. Bu durum bizleri " Tuz kokarsa ne yapmalı?" darb-ı meselini düşünmeye teşvik ediyor. Adaletin merkezi olması gereken yer ( ! ) adil olmaz ise ne yapmalı?
Amerika'da tezgahlanan ve geniş ölçüde tepki toplayan Kur'an yakma eylemi beraberinde toplumlar arası şiddeti getirmekten başka bir şeye sebeb olmayacaktır. Kaos plancıları yeni planları ile akacak kanlara yenilerini eklemek istiyorlar. Bizler bu aşağılık eylem planını şiddetle kınıyor ve eyleme dönüşmesi halinde gerekli tepkimizi ortaya koyacağımızı şimdiden ilan ediyoruz.
Benim istediğim gibi giyeceksin, benim dediğim şekilde düşüneceksin, benim gösterdiğimi tercih edeceksin diyen baskıcı zihniyet tüm yeryüzü coğrafyasında kaostan ve karmaşadan medet ummakta, kendileri dışındaki her bir bireyi kendilerine hizmet etmeleri gereken yaratıklar gözü ile görme alışkanlığını terk etmek istememektedirler. Zulüm ve toplumsal baskılarla insanları kamplara ayırıp sindirmek isteyen zihniyete şunu diyoruz; baskılarınız sandığınızın aksine bizleri daha da kararlı hale getiriyor. Baskılarla oluşturduğunuz okyanusun girdabı mazlumları değil sizi yutacak. Oluşturduğunuz korku imparatorluğunun korkakları siz olacaksınız. Çünkü bugün artık dün değil. Tarihin, üzeri tozlarla kaplanmış ve adları bile unutulmuş zalimlerinden biri olmaya mahkumsunuz. Bizlerse her zamanki kararlılığımızla hakkın ve haklının dili olmaya, zulüm devam ettiği müddetçe burada olmaya devam edeceğiz. " Zulm ile abad olunmaz."
İHH Ankara
İnsan Hakları Ve Hizmet Derneği